Değişmek Neydi? Değişmek Süreçti..
Yılbaşları gelmeden önce birçok dilekte bulunuruz. En sık gördüğüm dileklerin ise genellikle ‘değişmek’ üzerine olduğunu fark ettim. Her yeni yılla birlikte yeni şeyler dileniyor, tarihe temiz bir sayfa açmak gibi. Aslında yeni yıla ne çok sorumluluk yükleniyor. Bu, her haftaya yeni planlarla başlayıp haftanın yarısında bu motivasyonu kaybedip öbür hafta yine yeni dileklerle başlamaya benziyor. Yeni yıl, bir şeyleri düşünüp değerlendirmek için çok güzel bir fırsat, fakat değişim hemen olur mu? Kendimize odaklanmak yerine koşulların değişmesini bekleyebilir miyiz?
Değişim birdenbire olan mucizevi bir durum değildir. Aksine, ancak süreçte kalarak değişime olanak sağlayabiliriz. Bir insan, ancak istiyorsa değişebilir. Önce kendisinin şuandaki halini tanımlaması, neyin yanlış gittiğinin bilincine varması ve neyi değiştirmek istediğinin farkına varması gerekir. Bazen bunları bilsek de yapamayız, neden? Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunun farkında olamadığımızdan. Bazen aynı kalma isteğimizle değişme isteğini sezmek gerekir.
Değişmek istediğimi söyleyip değişimi gerçekleştirmemek ve bunun hakkında söylenmek bir yaşam biçimi olabilir. Önce bu döngünün farkında olmak gerekir ve bu farkındalığı da ancak kendimi araştırarak sağlayabilirim.
Peki, neye bakabilirim:
Bedenimde ne yaşıyorum? Rahatsız olduğumda bedenim reaksiyona geçecektir. Başım ağrıyabilir, ellerim titreyebilir, çarpıntım olabilir, ya da alerjim gelişebilir.. Temelde, bedenim her zamanki sağlıklı halinde değildir. Bir şeyi rutininden daha farklı yaptığımda ve/veya hiçbir durumu değiştirmeyip her zamanki gibi olduğumda bedenimde neler hissediyorum?
Duygu dünyamda neler oluyor? Rahatsız olduğum zaman her zamankinden daha farklı hissederim. Duygu dünyam daha inişli çıkışlı olabilir. Bana tanıdık olmayan duygular içinde olabilirim. Değişmek fikri geldiğinde neler hissediyorum? Herhangi bir kaygı yaratıyor mu? Veya hayatımın aktörü olmayıp her şeyi aynı düzende devam ettirdiğimde neler hissediyorum? Bu, güvenli mi?
Düşüncelerim neler? Bütün olan biteni nasıl anlamlandırıyorum? Zihnimin içinde var olan -meli’ler -malı’lardan dolayı kendi sesimi duyamadığım oluyor mu? Değişememe sürecinde nasıl argümanlar buluyorum?
Değişim, güvenli alanı terk etmektir.
Hayatta hepimizin güvenli ve güvensiz alanları vardır. Güvenli alandan kastım, kendisini güvende ve tehdit içermeyen bir yerde hissetmesi değil, aksine, kendisine iyi gelmese dahi ‘tanıdık’ yerde olmasıdır. Bilmediğimiz, alışık olmadığımız her şey de güvensiz alanımızın içindedir.
Örnek: Bir kişinin güvenli alanı, birine kızdığında küsmesi olabilir. Biri ile arasında sorun çıktığında hep aynı yolu seçer, küsmek..
Güvensiz alanı ise, hep böyle yaptığının farkına varıp o durumla farklı şekillerde başa çıkmaya çalışmasıdır. Karşısındaki kişiyle konuşmak gibi. Ve çoğu zaman kişi bu farklı alanı oldukça korkutucu bulur.
Güvenli alanımdan vazgeçip bilmediğim yere geçme cesaretini gösterebildiğimde ve eskiden kullandığım yöntemlerin işlevsel olmadığını fark ettiğimde değişimime katkıda bulunabilirim.
Değişim, çabaladıkça olmayandır, Teslimiyetle başlar.
‘Bir sürü kitap okuyorum, olmuyor.’
‘Kurslara yazıldım, yine de daha iyi hissetmiyorum.’
‘Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.’
‘Her gün yeni kararlar alıyorum ama uygulayamıyorum.’
Bu cümlelerin hepsinde aslında ne kadar çaba harcandığı anlaşılıyor. Çabaladıkça da kişi sanki kendi olduğu andan uzaklaşıyor ve bir yerlere doğru koşuyor. Dolayısıyla var olan durum değişmek yerine daha da kişinin gözüne batar hale geliyor.
Tıpkı sivilceyi sıkarak ortadan kaldırmaya çabaladıkça daha çok izinin kalması gibi. Çabalamak, elinde olmayan bir şeyi istemek gibidir. Elimde olmayan bir şeyi nasıl dönüştürebilirim ki? O yüzden, önce var olan durumla başlamak gerek. Yani yolunda gitmeyen şeyi tanımak..
Şuandaki durumu tanımlasam nasıl bir şey ortaya çıkardı? Şuanda hoşuma gitmeyen şeyler neler ve ben buna nasıl bir katkıda bulunuyorum? Bu durumdaki benim sorumluluğum ne?
Değişim, ‘öteki’ni değiştirmeyi bırakma durumudur.
‘Karşımdaki kişi değişse, içinde bulunduğum koşullar değişse aslında her şey daha kolay olur ve bir sıkıntım kalmaz.’
Hemen hemen hepimiz en az bir kez olsun durumların değişmesini talep etmişisizdir. Bu aslında bir tür fantezidir. Durumdan rahatsız olan karşımdaki değil ki, benim. Onu değiştirmek için harcadığım enerjinin birazını kendim için harcasam kendime daha iyi davranmış olurum. Fakat bu safhaya geçmek oldukça cesaret gerektirir; çünkü burada işin özünde sorumluluk almak vardır. Başkasını değiştirmek istediğimde bütün suçu ona atabilirim ama okları kendime çevirdiğimde gidişattaki sorumluluğumu kabul etmiş olurum ve resmin bu tarafı hiç hoşuma gitmeyebilir.
Değişim, sorumluluk almaktır.
Değişim için bir başkasından yardım alamam. Bu, değişimin ilk düşmanıdır. Değişim bende başlar, bende biter. Sorumluluğu başkasına atamam. Çoğunluk ‘öyle yapıyor’ diye çoğunluğua uymak zorunda değilim.
Sorumluluk almak, kendi hikayemi yazmaya başlamaktır.
Değişim, soyut dünyamda yaptığım bir yolculuktur.
Rasyonal düşüncenin bir sonucu olacak ki, insan zihni hemen hemen her olayı neden-sonuç olarak irdelemeye meyilli. Tıpkı matematikte 2 artı 2’nin 4 etmesi gibi. Ortada net bir sonuç olması kişiye güven hissiyatı veriyor. Fark ediyorum ki aynı beklenti terapi sürecinde de var. Seans çıkışı neler değişecek? Ben ne zaman farklı bir insan olacağım? Halbuki değişim bir süreçtir. Soyut dünyamda yaptığım bir yolculuktur. Bazen içimde bir taş oynadığında bunun sonucunu hemen somut olarak göremeyebilirim. Esas farkındalık o ‘a-ha’ anlarında yaşanır ve bunu kişinin hemen somut olarak dile getirmesi o kadar kolay değildir.
Tam da bu noktada yeni yıl dilekleri daha somut bir zeminde yer alır. Somut olarak 2016’dan 2017’ye geçeceğimizi yazarak görebildiğimiz bir durum. Fakat içimizdeki ve hayatımızdaki değişimi de bu denli net görmek isteği ruhumuza yaptığımız bir baskı olur.
Değişim, kendimi görmemdir.
İnsanın hoşnut olduğu ve olmadığı bütün yönleriyle kendini çıplak görmesi ne kadar zordur! Fakat buna cesaret edebildiğim her an gerçeği daha da çarpıcı bir şekilde idrak edebilirim. Sevmediğim taraflarımı görmek gelişmektir, dolayısıyla değişim, gelişmektir. Gelişmek aynı zamanda kendi sınırlarımın farkına varmak da demektir. Gerektiği zaman sınırlarımı esnetebilip küçültebilmeliyim.
Tırtıl kabına sığmadığında kelebeğe dönüşür, tohum beslendiğinde ağaç olur, bebekler geliştiğinde yürümeye başlar.. Ben büyüdükçe dünya algım, davranışlarım, düşüncelerim değişir.
Büyüdükçe hala aynı sınırlarda kalmakta ısrarcı olduğumda ise dengede hissedemem. 10 yıl önce güldüğüm şeye hala aynı şekilde gülüyorsam, 10 yıl önce bir duruma verdiğim tepki hala aynıysa orada akışında olmayan bir şeyler var demektir.
Değişim, kabullenmektir.
Değişim, ne isem, onu daha çok yaşamakla başlar.
Bu öyle bir süreçtir ki, hemen iyi olana ulaşamayabiliriz. Susayıp da hemen susuzluğumuzu giderememek gibi. Değişmek sadece durumların daha iyiye, hep iyiye gitmesi demek değildir. İyiliklerin yanında gelecek olan inişleri de kabul edip onlarla baş edebilmek demektir.
Doğanın akışı dönüşebilmek üzerine. Mevsimler değişir, dünya döner.. Hiçbir şey kaldığı gibi gitmez. Hayat hep akıştadır. Benim amacım sonuca hükmetmek yerine kapıma uğrayanla kalabilmek olduğunda, değişim meltem rüzgarına benzer. Birdenbire ortaya çıkan bir fırtına ile savrulmak mı, yoksa meltemin o tatlı esintisinde soluklanıp hayattan keyif almak mı? Değişim sürecinden keyif alabilmek ve yeni yıl dileklerimizde kendi sorumluluklarımızın da farkında varabilmek dileklerimle..